31 Aralık 2007 Pazartesi

Fresh air. Trash liar

Birikintileri donduran soğuk hava biriktirdiklerime iyi geldi.. Ama biriktirdiklerimin bana iyi geldiği görülmüş şey değil... Bu donmuş su, bu gri şehir, duvarlar çok ince, hıçkırıklar çok yüksek. Şİmdi hiç zamanı değil. Boyamalı bu şehri herşeyden önce. Eline yüzüne bulaştırarak belki de. Şehre bulanarak. Parkları küçük karelere böl önce, hepsine bi rakam ver ve ardaşık olmayacak şekilde bağla tüm parkları birbirine. Müziğin kesildiği yerde benim sesim çarpıyor beynimin duvarlarına bir de kurumuş çimlere basan ayakların sesleri. Hepsini son gördüğüm yerde bıraktım. ne zaman gözlerimi kapasam ordalar, ne zaman gözlerimi açsam gerçek hayat vuruyor gerçeğini yüzüme. bu gerçeği görmezden gelebilme yöntemleri üzerine bir görüntüden beslenen günün şakası şakaklarımda zonklayacakken farkettim: son yöntemi de, son da bıraktım. Şimdi yöntem yani tak-tik, tik-taklarla yeni yıla yüzüyor. Uçaklarla yeni gelecek yılı kovalıyor. Gelsin diye mi gelmesin diye mi tam emin değilim ama gelenlerinin bir faydasını görmediğimiz açık. hiçbir faydasını görmediğimiz onca şeyi böyle bir aşkla kovalamak da herhalde bizim için biçilmiş kaftandı. şimdi kara büyünün tüm manik çocuklarına nanik yapıyor kendi bünyeleri. boşuna ısrar etme artık diyorum ona. artık geri dönemeyeceğim bir yerdeyim. bir cümleyi yazma süresi içerisinde aklımdan geçen binlercesi, kendi çöplüğümü tanınmaz hale getiriyor. üst üste, yan yana yığılmış binlerce harf, dinmez bir öfke ile dalıyorum her seferinde tam içlerine. bana ne olacağını umursamıyorum. ama sen, sen nasıl olsa yalayarak kapatırsın yaralarımı, yaparsın di mi?
antiseptikli bir dilim olduğunu da nereden çıkarıyorsun. içlerine defalarca girdim, defalarca patladım. şimdi beraberken ne sen yaralanırsın, ne de ben yalarım. yalanları. salarım şeytanları iyi bir gün için. Sularım düşbahçemizi, boyarım şehri, psychodelic bir engerek olurum rengarenk, çakar gözlerim, sözlerimse bukalemun dili gibi avlar tözü. önümde ardımda ne varsa çoğu zaman caydığım bir mutlaklıktan besleniyor. kırılgan mutlak. mutfağı zaferin. savaşçı çağırıyor: görmezden gelme artık. GEL!
gördüğüm son savaşçıyı beyaz bir odada çöp kutusunda bıraktım. antiseptik,etanol kokularının tam göbeğine. Benim adıma savaşması için doğmuş olmanın lanetiyle.Belki bana kanıtlaması için doğmuş olmanın değil de benim,kendimin bir lanet olduğunu.Susuz yutuyorum şimdi her sabah tam onda küçük ilaçları,bir savaşçı daha kaybedicek gücüm yok diye.Düşündükçe dalgalanıyorum,düşündükçe dağlanıyorum,düşündükçe sallanıyorum bir oltanın ucunda..
beni bir dahaki sefer alacak olan için;ama sen ,beni vermezsin di mi onlara?
Darmadağın ellerinde,geceleri gözlerinde beliren içimden çıkmayan iğneler sözlerine girdiğinde bükülüyorum kambura varmaya esmeraldam.Yarıda kalmış bir nefesle kurabileceğim en uzun cümle: seni seviyorum.Bak: son savaşçınla benzer bir çöplüğe attım kendimi..beynimdeki database çöplüğünde erken öten horoz suçlu karganın pençesini gagaladıkça saldırıdan uzaklaşarak alnımı açmak istiyorum ,aslında , ani bir hareketle dikleşmek gibi ...
Her gece geliyorlar,rüyalarıma saldırıyorlar.Her seferinde parçalanmış ama sağ çıkıyorum.Defterlerimi gösteriyorlar.Bunlar biziz aslında diyorlar.Damarlarımda birikiyorlar,onca morlukla çürükle çıkıyorum sokaklara.sokaklar ölülerini yüzlerime tükürüyorlar.Binlerce ölüyü ,binlerce yüzlerime .Bunu daha fazla kaldıramıyorum;ama yaşıyorum.
İçimde bir aşk birikiyor.Onla ne yapacağımı bilemiyorum.bilemiyorum,biliyorsun.saçmalıyorum.Durduk yere can yakıyorum.Düşüyorum.düşüyorum düşüyorum bitmiyor
bitmiyor b.
Meydan okumanın anlamsızlaştığı pırıl pırıl bir yerler kaldıysa,en diptedir sanırım.
ve orada daha fazla düşebilmek imkansızlaşır.bir imkansızlığı tatmak istemekden fazlası olmalı düşmeyi yeniden kabul etmemiz için.Ben yukarı çıkalım diyorum: up up up and away.. Çıkarken karşılaştığımız anti kahramanların kafalarını koparmayı bana bırak,alışkanlık olabiliyor bi yerden sora cinayet.Düş katli sevgilim,en ağır olanı..Defalarca yaptım,yine yaparım. Sen kapalı tut gözlerini,rahat uyu.sevgilim olarak kal,böyle öl öleceksen.Ben savaştım ,yine savaşırım.
Sokaklarda tökezleyerek yürüyen bu kadın,kendi keskin uçlarında en büyük savaşını veriyor hayatının.Hepsi yaralar diyor.en sonuncusu öldürür.en sonuncusu öldürsün.. sonu olsun o zaman rüyalarıma damlayanların.Damlayarak birikenlerin.İnancımı yitireli çok oldu kendime.Bu yorgunlukla kalan gözdelerden bir ordu da oluşturamıyorum.oturduğum yerde duvarlara bakıyorum.Ben olsam diyor içimdeki bir ses,sanki o değilmiş gibi ,patlatırım o duvarları,oysa öyle yapmıyorum.Kendi kendine yıkılmaya ikna edene kadar duvarı,dibinde oturup bekliyorum.sen geliyorsun( gel) al beni içinde olduğum katastrofik cehennemden.
uç.
ileri ileri ileri ve uzağa.
Katastrofik olandan bir diğer cehenneme?? Gidelim.İlk uçakla uzatırken yeni yıl tribini ellerimizde kahve fincanları olsun mesela, bavullarda viski, aşağılara bakalım, aşağılarmızda bir yerlerden başlayalım tutuşmaya.

30 Aralık 2007 Pazar

9

yazıcak bişeyim yok ama açtım sayfayı önüme.ellerim üşüyorlar.yapılması gereken bir sürü şey var ve ben sadece burda oturuyorum.ben otururken hayat akıp gidiyor,ama ankarada daha az yoğun hissediliyor bu istanbula göre.
daha sakin diyorum müziğe..daha sabahın sekizi.lütfen soluğu buzdolabında almayayım.deftones u kapatıyorum.olucak gibi değil.ya bu şarkıların anahtarları gerçekden vodka şişesinin dibinde,ya da ben içmek için bahane arıyorum,ama tam da bugün için çok bişey farketmiyor.Bugün ulusal sarhoş olma günü.Her türlü chemical getirisiyle.31 aralık.Gece herkes emin değilim ama ya biten yılın bittiğine seviniyor olucak ya da gelen yılın başladığına.ben neyi kutladığımdan tam da emin değilim.Kutladığımdan da emin değilim.Bi anda güneş açtı işde şimdi.Bu güneşi görmenizi isterdim.Sanki bana bişeyler söylemek istiyo gibi .
(Uyan Uyan çabuk güneşe bak.)

Tüm dikkatim dağılıyor ama işte.Hangisi daha çok korkutucu benim için bilmiyorum uyku mu uyanıklık mı?
Gece'ye dönelim.(Hayatımda hiç bir şeye geceye döndüğüm kadar sık dönmedim) İnsanlar bişeyler kutlayacaklar.Ben her zaman gittiğim yerde olacağım.Evde olmak benim beyin kıvrımlarıma sahip bi insan için son derece depresif olabilir ona karar verdim.Evde ve yalnız olmak.Güneş tam da yüzüme geliyor.Güneşin tam da yüzüme gelmesine bayılıyorum.Hem zaten güneş gözlükleri de bana yakışmıyorlar.üşüyen sağ elim sanki biraz daha ısınmış gibi.
hiç bir şeyi sevmesem bile güneşi seviyorum bunu biliyorum bu beni biraz rahatlatıyor.
Sabah 08.45 sıkılmak için çok erken bir saat. Özellikle de günün bitmesi için daha kaç saat geçmesi gerektiğini düşününce.Ama bi değişiklik var işde bu sabah sıkılmakta,mesela yarın sabah uyandığımda aynı yılda bile olmayacağım.Bunu istiyorum işde,çok hızlı geçişler.mesela bi uçağa binip yılbaşını kovalamak istiyorum .tersine. burası 2008 e girdiğinde henüz girmemiş başka bi yere uçmak,kaçabileceğim kadar kaçmak,ya da tam tersi burda gelen yeni yılı kutlayıp ,sıradaki ülkeye uçmak,bilmiyorum bi inadım var ama inat olsun yeter tadında.yılbaşından kaçmak da bin altı kere kutlamakda aynı benim için bi yerde.yeterki tuhaf bişeyler yapayım.Bu teenage algısı üzerime yapışıp kaldı.Belki bu yüzden yaşlanmıyorumdur.(ben başkalarının yalancısıyım) (İŞim bu olsaydı keşke.X. kişisinin yalancısı olarak görev yapsaydım mesela.)

i hate to stay,then i hate to leave
and you never know
no,you never know....

deftones

Here I lay
Still and breathless
Just like always
Still I want some more
Mirrors sideways
Who cares what's behind
Just like always
Still your passenger
Chrome buttons, buckles and leather surfaces
These and other lucky witnesses
Now to calm me
This time won't you please
Drive faster
Roll the windows down
This cool night air is curious
Let the whole world look in
Who cares who sees anything
I'm your passenger
I'm your passenger
Drop these down and
Put them on me
Nice cool seats
There to cushion your knees
Now to calm me
Take me around again
Just don't pull over
This time would you please drive faster
Roll the windows down
This cool night air is curious
Let the whole world look in
Who cares who sees what tonight
Roll these misty windows down
To catch my breath
And then go and go and go just drive me
Home and back again
Here I lay just like always
Don't let me go
Take me to the edge

i hope you're happy now,i've seen the pain i've never seen

ortak bilincimizin akıntısı kendi kıyılarını bozuyor.yapıyoruz bozuyoruz.İnanasım gelmiyor başkasına sarıldığına.Kör bir sırrı yutmuş gibiyim.Kim inanırdı ki bana? Nasıl anlatmalıyım,anlatmalı mıyım?Gerçekleri sokmayalım araya demiştim sana,bunu söylemiştim.Nasıl kandırdım kendimi nasıl ,nasıl yaşadım onca yalanı begonyalar beslemeden,kendi başıma,kör sırlar yutarak.Yuh amına koim.Hiç mi acımaz,hiç? Düşündükçe inanamıyorum,düşündükçe başım dönüyor,gözlerimi kapatıyorum.
Çırpınıp duruyorum işte,işte anladım,hatta eminim.Kandırılmışım.Ama farketsene,ne kadar da şık kandırılmışım,saygı duymadan edemiyor insan ister istemez..
Bilmeni isterim,geri gelmeyeceğim.Beklesen de ,beklemesen de..Gözlerime bak,seni gerçekten sevmiyorum.Koca bi yalan yaşadık biz,renkli,parlak,yollara saçılmış bir yalan,ama bir yalan.Umarım mutlusundur.Acıyı gördüm!İsa benim günahlarım yüzünden ölmedi,sizin günahlarınız yüzünden öldü,daha kaç kişiyi öldüreceksiniz?Çünkü bazen kaldıramıyorum.Acı yüzeye çıkınca ellerimdeki dokuz inçlik çiviler iyice acıtmaya başlıyo.Lütfen biraz ne yaptığınıza bakın..isa benim yüzümden ölmedi.Ben sadece bir insanım,tanrısal boyutlarda acı çekmem sizce de biraz haksızlık değil mi?Bunun içinden geç G. Islak ve kırmızı.Karanlık ve kompüturize.
kalbin diyorum,atmayı bıraktığında,nasıl bir ses çıkaracak??


(biraz anlam yükle bana,ağır ağır dolaşmak istiyorum.) (m.k)

Ne olduğunu hala anlayamadığım bir sürü şey yaşadım.Her biri için teker teker özür dilerim.Kendimden de sizden de.Aklımda anlık flaşlar halinde patlayan sonra da aniden unutlan binlerce şeyi sana anlatmak istiyorum bazen.Unulması gereken şeyleri su gibi ,uçucu insan beynine yazmak.

Basit cümlelerimin altında derin anlamlar aramasalardı keşke.ben o komplike düşünceleri öyle zor basit cümeleler haline geitirip konsantre etmiştim ki,kurcalamasalar anlayacaklardı.
Ama ne oldu?
cam kırıldı.
herşey parçalandı.
ben çatlaklarımdan dışarıya fışkırdım.
inceldiğim yerden koptum.
bu müzikleri bırakırsam belki iyi olacağım.Ama niye iyileşeyim ki??Niye bırakayım ki?Bu acıyı yutmaya alışık değil miyim sanki?
.....
....
...
..
.
Yeni bir mucize bekliyorum.Belki bir gün yeniden güzel bir kadın olabileceğim.Bu kötü hava beni tüketiyor.
Eski ve açık sözlü dostum! Hafızan hala yerinde mi merak ediyorumBilmeniz gerekir diye söylüyorum,öylesine insanım ki kabızlık çekiyorum.Oturarak geçen bir yaşamın ödülü bu.Kendimi ne zaman yeniden,yeni bir insan gibi hissedebileceğim?Annem bana uzun zamandır asıl haklarından mahrum bir insanmışım gibi davranıyor.Mırıldanırken,benimle konuşmuyor bile belki de..Kimim ki ben evreni reddedeyim?
Neden her sabah uyandığımda kendimi bu kadar yorgun hissediyorum?Ne zaman tekrar güzel olabileceğim?Yaşam farkedilemeyecek kadar yavaşça grileşiyor.Buna yemin ederim.Tüm bu karışıklık beni keskinleştiriyor.Ama yine de kalbimi bir taç gibi taşıyorum.En dokunulmamış ve en kırık parçam.Tüm o deneylerle hayatımı harabeye çevirmeli miydim?Ama yaptım işte.Bu kadar meraklı olmam gerekli miydi? Birileri yardım etsin bana.Nerede benim gözlerimde parşayan gümüş yıldız??

İnsanlar herşeyi ucuzlaştırmak zorunda mı?Kendini bi ömür boyu kötü zanneden biri,bi anda iyi biri olduğunu farkederse ne olur?Azizleri fahişelere,fahişeleri azizelere dönüştüren nedir?
F. ,seni hasta ve sapık bilge!Nasıl da oyuncağı oluyoruz hayatın...Tüm bunlar kimi eğlendirmek için??Benim bu kadar hastalıklı derecede kırılgan olmamı sağlayan ne?


2002/Ankara

wha?

benlik yavaşlamaz.uyur.
mutluluğun sahtesi olmazmış.
peki onca gerçek dışı şey?
ah beynim..
yazmasam da hatırlarsın.

29 Aralık 2007 Cumartesi

white thing mega mega

burdayim ve yine bir amip formundayim.gerçekler beni mutfaktan çikarsin.kendimle bir rulet çarki gibi oynamama engel olsun.yanlis zamanlarda uyumaya devam ediyorum.sinema saatlerini kaçiriyorum.daha fazla yanik.daha az pislik.Gözlerinin böyle parlamasindan hoslanmiyorum diyor yeni kiz arkadasim.herkes benden nefret eder ama ben aldirmam diyorum.yine yalan söylüyorum.kandirma, ikna etme gibi binlerce sanat dalini kullanarak onlarla arkadas oluyorum bir süreligine.ama kaybediyorum.gerçek olani kaybediyorum.bu beni kahretse de bununla beraber yanip kül olsamda bu konuda hiç bir sey yapmiyorum.hareket edemiyorum.neyim ki ben , bir kahramanin yüregine sahip olmak isteyen onlar gibi siradan birisi.belleginden nefret eden ve animsayan bir kadin.bir zamanlar onlar kadar gururlu olan bir kadin..birilerinin gerçekliginin reklam panosu olmaya karsilik gururunu satan kadin.
ahhh, zavalli müziklerim.popülerligin içinde uzun süredir ölüyorlar.bu yüzden bellegimdeki diger zombiler gibi cansizlasiyorum.yapabilecegim tek onurlu eylem süresi bitmis ögrenci kimlik kartimin tavadan beyaz tozlar kazimaktan körelmis kenariyla harakiri yapmam....seni kroniklesmis hastaligimin bir parçasiymissin gibi saklamak istiyorum diyorum yeni kiz arkadasima.beni dudaklarimdan öpüyor.
ölüm evinde mucize ilaçlar sentezliyorum.köprülerden intihar aglari sarkitiyorum.evet trafikten korkuyorum ama 120 ile giden arabada camdan sarkiyorum.sevgili tanri her nerdeysen, lütfen tarihten çikmama yardim et.kuslarin daha agir ötmesini ve benim de daha hizli dinlememi sagla.ey aci! bu kirmizi odayi terket...agaca tirmanan saskin kurbaga seni!

kitabimda senin ve benim el yazimi yan yana görüyorum diyorsun ki : " gece çok sicak ve ben titriyorum.Tüm el becerilerini yitirmis biri sana sesleniyor, seninse dudaklarin dikili"
altinda kendi el yazimi görüyorum." açik hava ve yesil gerektiriyorsun.en az o kadar mükemmel"...
seni özlemeyi kendime yasakliyorum.senin yerine kirmizi bir top benim yerime beyaz bir zakkum birakiyorum sayfalara.beni bu kadar acimasizca seyretme.düstügüm yükseklik sence de hayranlik uyandirmiyor mu? itiraf et, her sabah x- ray görüse sahip olarak uyanmak istiyorsun!

simdi kizdim iste! kizdim ve üsüyorum.eger ani bir sekilde sadece çürümemis degil, karsi konulmaz bir sekilde güzel kokulu hayalet bir ask bulamazsam bu sehri yerle bir edecegim.eger hemen kendimi çok daha iyi hissetmezsem , eger hemen beni affetmezsen kahverengi çimleri ve üzerimize yagan simleri atese verecegim.son gösteriye bir milyar kör getirecegim.içinde bulundugum durum hiç hosuma gitmiyor.hiç büyümüyorum degil mi, durumum hiç degismiyor hiç iyilesmiyorum degil mi..ama zaten istedigimiz bu degil miydi
degisiyorum
ayniyim
degisiyorum
ayniyim

sirf gerçek gözardi edemeyecegim olasiliklardan biri oldugundan ve bazen gerçege tecavüz edecegimden korktugumdan , gerçekden kaçiyorum.plastik kelebekleri düsün.

ameliyatin bu kadar uzun sürecegini ve beceriksizce olacagini bilmiyordum.Körelmis baltani kaldir, ve bir daha dene!

(sevgi üzerine pek bir sey bildigim söylenemez , ama sanki sevgiye benzer bir sey , binlerce olta ignesiyle bogazimdan çekip çikardi su sözleri: ÇÜNKÜ SANA IHTIYACIM VAR E.)

for the roses/ tribute to deus

for the roses..../tribute to deus


artık kimse üstüne hiç bir şey söylemeyeceğim.Kimseyi yargılamayacağım.Herşeyi bıçak gibi delip geçmeyi , hem de
dışarıda kalıp izlemeyi bırakıyorum.Ama hatırlayabilirim.Elbette hatırlayabilirim.Herkes hatırlayabilir.Benim asıl sevdiğim şey bu bayan bireysel yıkım olmak.Gözde bile olamamak, acımasız bayan bireysel yıkım olmak.Benim asıl sevdiğim şey beni tanımayanları bile korkutan,o ürkünç bakış...Ama burada olmayı sevmiyorum , burada olmak istemiyorum.Çünkü gidip gelen insanların yarattığı yüzeysel tedirginlik çöktükçe dipteki şeyleri de kazıyıp çıkarıyor.Ama hayır.çıldırmayacağım.Gözlerimi kapatacağım ve hiçbirşey görmeyeceğim.Artık.
Bak diyor kadın.Çünkü doktor ilgimi somut şeylere çekmesini söyledi.Noolursun bak diye yalvarıyor.Ama bakıcak ne var ki? Birkaç koyun, hepsi o.
Şimdi güller gönderiyor bana.Güller; neler vermedim ki ona; zamanımı, gücümü, bedenimi, ayaklarımı, gözlerimi? Hayır tatlım.Ben güllerle kandırılıcak yaşı çoktan geçtim.Bana anlatmayın.Güller.Hepsi çöpe güzelim.Yeme,içme,çiftleşme,iyi günler,kötü günler derken hayatın hiç ilgisi yok güllerle...Tek istediğim yanarak kaçmak burdan.





gözde/eylül/2003/ank

dont let it slip

nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama bi yerden başlamam gerek.buraya kendimi kitledim.ışıkları kapadım.perdeleri kapadım.kimden saklanıyorum?sigaraları neden birbirleriyle yakıyorum.gel desende gelmem artık.sana söylediğim gibi sevgilim, artık kendi kalbime dokunmayı tercih edeceğim.sigara yanıkları ve kesiklerden sonra acı eşiğimi hatırlatan zevk mi deil mi belli olmayan hızlı nefes alışlar,ki bunların işe yaramayacağını savundum her zaman, sarhoş ve cinsiyetsiz bir kelebek olucaktım ya, ama neden izin vermediler ki, bir türlü anlayamadım.bir cinsiyetim varsa daha çok zarar verebilirmişim gibi geldi bana her zaman herhalde yanıldım.düşünme kısmını size bırakmalıydım benim yerime seve seve yapardınız biliyorum, ne kadar çok cinsiyet o kadar az düşünce, ne aptalım, hayatı masturbasyona çevirmenin tek geçerli sebebi de bu olsa gerek.bunu izlemeye tahammül edemiyorum.biz gençken diye başlayan cümlelere takılmış kalmış yarı deli bi kadın olmak istemiyorum.kendimi boyalarla kaplamak istemiyorum.azıcık insanlık için yalvarmak istemiyorum.ya da tem tersi, ben insan değilim diye haykırmak istemiyorum.bilmiyorum.hakkımdaki genel kanının bu olmasını tercih ediyorum.bilmiyor.gözde bilmiyor.evet bilmiyorum.şimdi ben ne yapıyorum neden yapıyorum neden bekliyorum neyi bekliyorum bu bir çeşit sadakatsizlik mi, biri bana bir gün sana dokunmak kendime dokunmak gibi demişti, bu iyi bir şey miydi, o zamanlar herkes beni zeki sandığından anlayamadığımı itiraf edememiştim.bu açıkki aklı başında yazılar yazamayacağım hiç bir zaman.hiç bir zaman tatmin olmayacağım. x. neden yazdıklarımı okuduğunda bana sarılma ihtiyacı duyuyor, o kadar mı patetik durumum, ya da neden benim beğenmediğim o salak yazıları kitap halinde görmek için bi bira içimlik süresini harcıyor konuşarak?sen neden durmaksızın böyle harika şeyler yazıyorsun, açıkcası yazdıklarının çoğunu anlamadığımı itiraf edicek kadar büyüdüm ya da şöyle de denebilir; artık bi insanın bi diğer insanı anlayabilmesinin olanaksız olduğunu biliyorum.sürekli kendime bir yanlış yapmamam gerektiğini hatırlatmaya çalışıyorum ama hata yapmaya karşı iradem zayıf sanırım.
Bu müzik karın ağrısıyla çok iyi gider.hadi arka arkaya kendi çığlıklarımızı duyamaz hale gelene kadar dinleyelim.hadi beni burada bu çölün ortasında bırakmak için geçerli bir bahane bul kendine.omzuma dokunup üzgünüm hoşçakal demek yerine hadi bi siktir git de bana.açıkca görülüyor ki bundan daha iyi anlayacağımı tahmin ediyorsun.siz benim için tahmin edin.siz nasıl tahmin ediyorsanız o oluyorum nasıl olsa.işin aslı işime de geliyor.demiştim ya gerçek işime gelendir.aynı öyle işte.çünkü kendi adıma kararlar vermek beni çok yoruyor.kendime söyleyecek yalanlar bulmakta zorlandığım zaman elimi size uzatabilir miyim bayım? Tutmanız için değil, acıtmanız için? Buna da mı hayır. Peki öyle olsun o zaman.
Çok fazla uyudum. Çok fazla kemirdim ellerimi. Petrokimya yan ürünlerinin işe yaramadığını kim söylemiş. Plastik kaplama yapan bir yer biliyor musunuz? Bişeyi özlüyorum. Birini değil, bişeyi bi zamanı bi hissi..ama oraya nasıl gidilir gidilirse yara almadan geri dönülür mü, dönülmek istenir mi bilmiyorum. Ya da artık uyum sağlamak için çok geçse ya , ki bence öyle.. Çimleri özlüyorum ben. Giden ve ölen arkadaşlarımı, onlarla o çimlerde oturmayı, üstümüze yağan simlere bakmayı, büyük patlamayı beklemeyi, sakin nefes alıp yavaş ve acelesiz konuşmayı. Bu bir hastalık belirtisi olabilir diyor doktorlar.bunun için halk dilinde söylenebilecek şeyi bilmenin rahatlığıyla dudaklarımın arasından , sıkılı dişlerle fısıldıyorum.. “sikime kadar” .. Burada eksik organlardan ya da olasılıksızlıklardan bahsetmek istemiyorum. Bunu Douglas Adams çok önce yapmış. İnsanın boğulana değin kahve içmesi diye bir şey var mı şu hayatta? Varsa bugün o mertebeye erişmek için sol kolumu verebilirim, ya da annemin sesini bugünlük olsun duyamamak için.Bir gün tatil talep ediyorum.bir günüm beynimin içi samanlıkta iğne aranır gibi didiklenmeden geçsin istiyorum.robotlaşmaya söz veriyorum.yeterki kafamın içine girip durmayın.seslerden izole edilmek istiyorum.içimdeki müziği dinlemek istiyorum.çilek yemek, çimlere yatmak dünyayı yarı flu görmek istiyorum.kahve istiyorum.sigara istiyorum.enerji istiyorum.artık eskisi gibi tüm duvarlar yıkılsın istemiyorum.taaa on yıl önce o zamanlar yakın arkadaşım olduğunu düşündüğüm biri söylemişti bunu bana, ya kendisine okumamak için bahane buluyordu, ya da o zamanlardan ermişti kendisi bilemiyorum.bana okuduğum kitapların beni sınırladığını söylemişti.sen elini uzatsan duvara çarparsın benim duvarlarım yok çünkü okuyarak onları oluşturmuyorum demişti.neydi adı, adı önemli miydi? Şimdi nerde bilmiyorum, hiç merak etmedim o okulu bitirdiğim günden beridir.ama bunca yıl sonra bu söylediğini düşününce belki de o zamanlar merak etmeliymişim diyorum.kendi yıldızım olmaktansa biraz da insanları dinlemeliymişim.ki bunu hala yapmıyorum sanırım.ama artık bu egosantrik ruh halinden kurtulamıyorum.
(kahve almalıyım.bu kadar bahsetmeme rağmen hala oturmam bile “olasılıksız”)
x ne dedi bana geçen gün, sen canının acımasını seviyorsun.canın acıdığı zaman bunu durdurmaya çalışmak yerine daha fazla acıtıyorsun. Bu yüzden kimseye geri dönemiyorsun.acına aşık olduğun için.x bi çok şeyi benden önce çözmüş gibi görünüyor.x ‘in çözemediği gerçekse şu; ben aslında iyi yazamıyorum.x. bunu görmek istemiyor nedense.bana y olmamı teklif ediyor.x bulunmadan y bulunmazmış iki aşamalı denklemlerde.bundan sonraki hayatımı x in bulunmasından korkarak ya da x’in bulunmasını bekleyerek mi geçireceğim ben..yoksa x in bulunmasının bir tehlike ya da bir kurtuluş yolu olduğunu unutacak mıyım her zaman yaptığım gibi.Bunu x’e sormalıyım.onun içinde yoğun tehlike ya da kurtuluş geçen bir yazısı muhakkak vardır.x balkon demirlerine tutunup boşluğa uzun süre boş boş bakabilir. Ben yapamam.ben heyecanlıyım.yerimde duramam.sıkılırım.bi insan bir balkondan ne kadar uzun süre bakabilir? Eğer birisi izlemiyorsa, çok kısa bir zaman… eğer birisi izlemiyorsa balkondan atlar mıyız, ağlar mıyız, chuck diyor ki birisi izlemeden hiç bişey yapmanın anlamı yok.chuck bunu yazınca altını çiziyorum ben de.Ben bunu yazınca sen de bunun altını çiz olur mu x? Bunu bi tek sen yaparsın zaten. Birçok hissi anlatan bir kelime biliyorum ben ama kendi dilimde değil, kendi dilime çevrilmiş hiçbir hali o kelimeyi karşılamayı başaramıyor bildiğim kadarıyla.Şimdi adı o kelime olan şarkıyı dinliyorum(*) .diyor ki zaten çok geç olmuşken neden bir gün daha istiyoruz ki? Biten kitapları baştan okumak gibi bir alışkanlık bu. Ya da kan alışkanlığı.koyu kanı seviyoruz.yerlere dökülüp fayanslara sıçradığı zaman bile.ama rüyamda gördüğüm o kanlı sahneyi hiç sevmedim.acı olanıysa o rüya aslında gerçek oldu bir süreliğine.ya tekrar olursa diye kendimi buralarda bir yere, belki kırmızı çift kişilik kanepeMin arkasına saklamalıyım.beni ne korur bu saatten sonra? Şimdiye kadar ne korudu,ihtiyacım olan şey korunmak mıydı? Çünkü yanlış hatırlamıyorsam en çok o korumalar acıttı sanki canımı? Ah ah .. neden olduğunu biliyorum ben, çünkü yakındılar.çünkü hayatın bana değmeden geçmesini engellemek için bedenimin etrafına kalkan olmuşlardı.yani bana değiyordu bakır tellerle kaplı uçları..böyle bir kabuğu kim ister? X e böyle bir kabuğu isteyip istemeyeceğini sormalıyım müsait bir zamanda.Görülemeyecek kadar hızlı mı geçiyor hayatı anlamamızı sağlayacak alt yazılar, yoksa aslında babel balığı(**) teknolojisine geçiş yaptık da ben öyle bir balığın olmadığını mı keşfettim herkes birbirini o sayede anlayabilirken?
Karnımızı ağrıttığı halde niye böyle şarkılar dinlemeye devam ederiz, insanlar artık elektronik müzik dinliyorlar, elektronik müzik can yakmaz gibi geldiği için mi ben dinlemeye direniyorum? Üstelik acı anlatılmaz?? Ama hayat tek bir kelimeyle özetleniyor, can acısı diye..bunları ben söylemedim, kimi yaşayan kimi ölmüş ama benim şahsen tanımamama rağmen sözcüklerini bana ulaştırabilmiş kişiler söylediler.bu onların başardığı anlamına geliyor galiba.ama ben öyle ya da böyle bir gün tatmin olabilecek miyim hiç bilmiyorum??Ne için acele ediyoruz derken hayatın gerisinde kalıyoruz. Doğru olanı aslında kimin yaptığı bilinmiyor.ya da bunu bilemeyen bir ben kaldım bu dünyada.bunun için sırf, bana bir madalya vermeleri gerekirdi.sağır sultanın tahtına yerleştirmeleri gerekirdi.belki orda rahat rahat vakit harcayabilirdim.hani bu dünyanın tüm kaydedilemez vaktine sahiptik? Hani çimlerin üzerine yatıp üstümüze yağan simleri seyredip kendi zekamıza hayran olarak harcayabilirdik zamanımızı? Ama öyle bir biz bile kalmadı , biz zamanı yakaladı geriye ben kaldım.aah kalbim… neden beni sevmeyi beceremediniz neden, bir çiçek bile istememiştim..



(*) bitter
(**) douglas adams/ hitchhiker’s guide to the galaxy’de dilleri birbirine çevirmeye çalışan kulağa tıkılmasıyla çalışan balık.
Chuck: chuck palahniuk / fight club’ın yazarı.

amiral lolo bunny'ye son mektup

delirmiş gibi davranıyorsun diyor bana.delirmiş gibi.selfdestruct 'ın bu son versiyonu bu zamana kadar en mükemmel olanı belki de.ve o bana delirmişsin sen diyor.bu tamamen spekülasyon.Tüm haftayı her soruyu aynı çileden çıkaran ifadeyle cevaplayarak geçirdim.
"bilemiyorum.belki.düşünmek istemiyorum."
bunun zor olduğunu biliyorum.elimden daha iyisi gelemiyor.ya da şöyle de diyebiliriz."its been down so long that it looks up to me".

tüm haftayı aynı umarsız tavır içinde geçirdim.yıldız kayarsa diye ödüm kopuyor, kahretsin! ne dilek tutacağım???? "bence sen bu aralar garip bir ruh hali içerisindesin " diyor annem.Anneler bunu nasıl yapabiliyor? Bütün yanlış ipuçlarını biraraya getirip yakından inceledikten sonra her zaman doğru çözüme nasıl ulaşabiliyorlar?

Bana çiçekler almasın.Söyleyin almasın bana çiçekler! BAzen ona kızıyorum gidip bağırmaya başlıyorum.Ne umuyorsun? Neden umma zahmetine katlanıyorsun ki? Eğer yeterince okusaydın , bütün bunların daha öncelerde de olduğunu bilirdin.BU aslında burda olmuyor.Yıllar önce oluyor.seninle benim aramda binlerce kilometre var.tüm o şarkılar doğruyu söylüyor.aynı zamanda bile yaşamıyoruz sen bana telefon bile edemezsin.bağırsan duymam.duymak istemem.
ama sonra geçiyor.
onu bu kadar üzdüğüm için kahroluyorum.belki de yanlış bende diyorum.belki de senin yaptığın hatalar bunlara sebep değil de bahane olmuştur.belki de ben başka bir hayatın peşindeyim.bırak da bundan sonra ben kendimi alaşağı edeyim.yada göklere çıkarayım her neyse her ne spiral hikayesiyse...bu sefer de kendimi suçluyorum.bilinçaltımı yokluyorum.başka birini mi istiyorum? başka birilerini mi? senin dışındaki herkesi mi? bir kaç biradan sonra kahkahalar atıp diyorum ki kendime, "benim tek bir erkekle birlikte olmam tüm diğer erkeklere haksızlık olur". Ama yanıma yaklaşan ilk kurbağayı elimin tersiyle defediyorum.derdim ne benim?Fiziksel olarak incinene kadar bunu düşünüyorum. üçbuçuğa yedi tansiyonla geziyorum.karnım ağrıyor.kilo veriyorum .yemek yiyorum.yemiyorum.sürekli banyo yapıyorum.temizlenemiyorum.
sessiz kalıp müzik dinliyorum.kaç kitap okuduğuma inanamazsın şu son zamanda.inanılmaz bir hızla tüketiyorum kitapları.hiç bir işe yaramıyor gibi gözüküyor.

Bu öfke şu eski tüm dünyaya olan öfke mi ayırdedemiyorum.BUnu nasıl yapabiliyorum.iki buçuk yıl boyunca legodan bir gökdelen yaratıp bir hafta içinde taş taş üstünde bırakmayana kadar nasıl yıkabiliyorum, kendimi anlayamıyorum.kendimi anlamakdan çokkkkk uzağım.bu harfleri ardarda kullanıyorsam...düşünce sistemimde bi sakatlık olduğunu tecrübelerime dayanarak söyleyebiliyorum.bu birşeyler çok yoğun bi şekilde oluyor demek oluyor.

Tamam.Pekala: bir sigara ver bana.sakinleş.ve deli gibi yazmayı bırak.(gözde bilgisayar başında bile değil.sen de ara ver.)

Deliliği bir saniye için bir kenara bırakalım.tamam.uzaysal bilince geçiyorum ya da daha basit bir tabirle düşük tansiyon.Attığım her adımda havada yüzme tehdidiyle karşı karşıya kalıyorum.Nesneler arasındaki ve nesnelerin etrafındaki boşluklar özellikle net.Her nesne daha önce farketmediğim bir yapısal niteliğe sahip gibi..Bir kaç gecede dünya aya dönüşmüş olmalı diye düşündüğümü hatırlıyorum.Az önce kahveye uzanırken elimin sonsuz uzay gibi görünen bişey boyunca ilerleyişini izledim.Kahveyi elime aldığımda niçin aldığımı unutmuştum.Uzaysal bilincime acaip birşeyler olup duruyor kısacası.sanki ileriye değilde aşağıya gidiyormuşuz gibi bir his. bilemiyorum.
hoş gibi görünebilir ama değil.
aslında burası dünya gezegenini bile özletebilir insana.

her neyse ..bırakalım.müziğe geçelim.Müziğe geçiş çok yavaş ve yerli yerinde olmalı.evet! süpriz! artık müziği tekrar duyabiliyorum.anlayabiliyorum.bana söylemek istediği şeyi görebiliyorum.arkanı dön ve yürü gözde..yerlere yat ve sürün, öl, ne istersen onu yap ama bir saniye olsun kendi elini bırakma.konsantrasyonunu bir an bile bozarsan altımızdaki gökyüzüne doğru( yerçekimi ve uzaysal bilincimin yeni haline göre gökyüzü alt tarafta ikamet ediyor.) dalışa geçebiliriz.
şimdi başa dön sevgili okuyucu.bu noktada her söylediğimi tazelememiz gerekiyor çünkü konsantrasyonum bozuldu ve gökyüzüne düşebiliriz.


Nasıl bitirebiliceğimi bilemiyorum.Bugünü nasıl geçirebiliceğimi bilmiyorum.okula gitmek? evde kalıp ev içi tanrılarının gazabına uğramak, bilgisayar tamir etmek? ah sen evet bir süre sonra burda olucaksın. ne olur bana melodramlar yaratma.Yüzleşme ya da melodramın herhangi bür türü asla benim tarzım olmadı. İşte bu noktada yüzyıllar önce yazdığım bir şey geliyor aklıma."sessiz sedasız gitmek.gözlerinin içine baka baka gitmek.ancak tül perdeyi kıpırdatabilicek bir kipirtiyla gitmek"hep bunu yapmaya çalışdım sırf insanlar kırılmasın diye , hep böyle kırdım insanları; şimdi görüyorum ki aslında insanları kırmaktan değil "git burdan kimseyi istemiyorum" demekten korkuyordum.hayır demekten.ama bazen o kadar kolay söyleyebiliyorum ki bunu.kendime hayret ediyorum hayatımın yüzde sekseni kendime hayret etmekle geçiyor zaten.aklıma şarkılar geliyor.şarkılar üstüme üstüme geliyor.onlar geldikçe ben kendi kelimelerimi kaybediyorum.birisi hadi artık kurtul şu yükten diyor.o birisini aynada görüyorum.defol burdan ve oyun odamı bir daha asla kirletme diye bağırıyor bana.aynadan defoluyorum.defoluyum.

28 Aralık 2007 Cuma

bebek bum oldu?

çok içme dedi bana.Çirkin olma.Suçlu ve yalnız kalırım karanlığın ortasında.elini tutamam diken gibi batar kalbim bedenine.tüm bilmediğin ama çaldığın notalar saplanır gözlerimize.
Ben gitmeyeceğim.Ben hiç bir şey anlamıyorum tüm bu olanlardan.sana dokunmayacağım ve sen hiç soru sormayacaksın.
çünkü adalet yok bu dünyada.
herkesin ismimi bildiği o yerin verdiği rahatlıkla uzanırken birama, kamyon ve binlerce fren sesiyle ..ahhh!! Bize aşkı neden böyle öğrettiniz? nereden buldunuz beni?Şu an herşeyi anlatabilirim frensizliğiyle yaşıyorum aşkı, sırf tükensin diye Dursun diye bu sefer de kalbim..sen...yaşadığım ölümlerin ne en zorusun ne de en sonuncusu...Ama aşkı kendimiz için boyamamışmıydık??




eski efsanelerin yeni kırık kalbi.Neydim ben gücün insan kılığına girmiş hali mi? Ya da tarihe gömülmüş idollerden ve şarkılardan yaratılmış makas elli, kendine dokunup kendiyle çoğalan bi canavar mı? sahte de olsa canım yanmazdı hiç, öyle miydi?21. yüzyılın son sahte bilgesiydim ben, öyle miydi? sevgili tanrı, bugün kendimi hiç de yaşıyormuş gibi hissetmiyorum.Yanlış bu seninle yaşlanırım duygusu.yanlış bu tepkisizlik saçmalığı.atom bombası gibi düşmek istiyorum aslında hayatlarınıza.yine iteleyip zarar vermeden kimseye dokunamıyorsun mu diyecesiniz? sikime kadar.betona izin verdim, kaplasın tüm ruhumu.
niye insan olmak istedim ki onca yılın üstüne? neden yumuşadım ki?eski hataları tekrar etmek yeni hatalar yapmakdan çok daha kolay, insan kendini evinde hissediyor.




aşk beni tatlı pastalarla besleyerek öldürdüğüm kuşların kumsalına geri götürdü.Nasıl bilebilirdim tenim gözyaşlarıyla ıslanacak?Kim suçlayabilir nabzım böyle atarken?? Asla izin vermem ona gidip o adama tekrar aşık olmasına , bana benzediği için ; ya da bana aşık olmasına o adama benzediğim için..Elektronik müzikten ne anlarsın sen, ben inanmıyorum ama belki şiir böyle bir şey olabilir desin diye..Hiç affetmem onu, bunları söyleyebilicek kadar insan olduğu için.Göğsünün ortasında nefes alamadığı yerde sadece yıllar öncesinden kalan kırmızı rujumu sürmemi bekler.Ona yaşamı , sinemayı , sakaryadaki gözlemeciyi , heykeltraş arkadaşımın kendisini nasıl astığını , cam bileziklerimi, sanatçılara nasıl küfrettiğimi anlatmamı bekler.Bir iz bulurum asansörün aynasında , 99 yılı uyanır.
Ellerinin deve derisi perküsyona dokunuşu..sırtını döndüğünde hırkandaki acı bizi affedecek ama TANRI ASLA! İtiraf et kendine hadi.Aşk çocukları değiliz.aşk için haykıran yalan çocuklarıyız.Bakışlarımız samimi belki bazılarımızın ama hepimizin gözleri kirli..
.


2003 ankara

27 Aralık 2007 Perşembe

it only hurts when you're far from me

hiç katılmadığım düşünceleri başıma tac ediyorum bazen.birisiyle bağrışıyorum.bu sese alışığım.ateş saçan gözlere de.senle konuşurken neler yutuyorum biliyo musun diyo,senin ömrün boyunca kurduğun cümle kadar benim yuttuğum cümle var neyle yaşıyorum biliyo musun diyorum..
içimde araba mezarlığı gibi bi yutulmuş kelimeler çöplüğü var.
sabahla akşam arasındaki farkı ayıredemiyorum artık.akşam yapılması gerekenler ve sabah yapılması gerekenler birbirinden ayrılamıyor.o zaman getir dostum şu vodkayı.
yuttuğun kelimelerin üzerine sek vurursun bakışı.
kim daha kızgın anlamıyorum.sen benden kızgın olsan ne olur sallamıyorum.abartmalıyız ya,ben sinirlersem sen küplere bin ben küplere binersem sen kırmızı alarm ver,böyle olsun,yüzeyde cesurca kalmayı öğrenmemiz gerekiyor dostum.saol f. onun aksine söylediklerin benim önüme ışıktan bir yol açmış olabilir,benim karanlığım o yolu görmemi engellemiş olabilir ama en azından denedin.
neden bu kadar karanlık şeyler dinliyosun diyolar, "lighten up bob!" çünkü kalbimi bir taç gibi taşıyorum ben ulan evet öyle yapıyorum işde
bunu neden sevemezsin ki??
neden arada bi ömür törpüsü olmayayım ki,törpülediğim sana öyle görünmese de kendi ömrüm inan bana.
saçmalıyorum,evet.
gittim.

19 Aralık 2007 Çarşamba

someone's got it in for me

Fall
Let it fall away
Then rise
To be born again
Then fall
Let it fall away
Then rise
To be born again


here' s another victim,singing suffering...

18 Aralık 2007 Salı

ahhh

şarkıyı artık sevmediğim için kaldırdım.postu olduğu gibi silemedim bircan senin yorumun yüzünden idare edelim artık :D

13 Aralık 2007 Perşembe

kalp kalbe karşı mıdır? Karşı olunan kalp kendini imha etmeli midir? hepsi gelecek bölümde..beni izlemeye devam edin.

yaşıyor ve sağlıklı dedi adam..nasıl olur dedim,ben aslında çok kötü bi insanım,çok incittim onu ,kendimi inciterek onu öldürdüm sandım,adam dedi ki yaşıyor ve sağlıklı bak bu da kalbi..

kalbine baktım.benim kalbim hızlandı.

tek bir kalbi bile taşıyamıyorum ben,iki tanesiyle asla başedemem diye düşündüm..

ama o bir savaşçı dedi içimden bi ses.bak ölmüyor.ona ne yaparsan yap ölmüyor.aynı senin gibi.

ilk defa bu kadar canım acıdı.ilk defa bu kadar bağlandım katili olduğum ,belki de benim katilim olan şeye.

iki tane kalp,yine de fazlaydı.

dedim ki..

çıkar onu içimden ,mümkünse diğer kalbi de sök yerinden.ben böyle yaşayamıyorum.



bütün bunlar yıllar önceydi.yıllarla ilgili en çarpıcı gerçek bir çırpıda geçip gidiyor olmalarıydı.benim bu kadar takılı kalmama sebep neydi,gerçekten bilemiyordum.sigaramı ve anahtarımı aldım,evden çıkmalıydım..bi şeylerin eksik olduğunu farkettim.eksik olan ruhumdu,önemsemedim...nasıl olsa yolda bana uygun bir ruh bulurdum.gardolabımda binlercesi vardı.incitmekden ve incinmekden asla sıkılmıyorlardı.işin özü buydu belki de,benim özrüm yoktu oysaki kırdığım kalplere.onların da yoktu büyük ihtimalle.kimsenin bana bakan gözünde öyle bi pişmanlık hissetmemişdim,yalnızca beni uzaktan tanıyanların gözünde gördüğüm "yazık olmuş" bakışını tanıyordum,yıllarca bana ben de o gözle bakmıştım.belki bu gözden de kurtulmalıydım,onu da çıkarken evde bırakmalı,yolda yenisini bulmalıydım.

alenen saçmalıyordum.bu olan bitenin başka bi açıklaması yok gibiydi.durmaksızın yazmak istiyordum,yazıcak çok şeyim de vardı,ama içimden bi ses başka şarkılar söylüyordu.belki de gerçekden evden çıkmalıydım.bu farazi çıkışlardan hiçbişey elde edememiştim ne de olsa.



durup uzun uzun arkadaşlarımın kimler olduğunu düşündüm.neler giymeyi sevdiğimi,en sevdiğim müzikleri,kitapları,en sevdiğim mağazaları,şehirleri.hiçbirinin birbiriyle bi alakası yoktu.belli ki bi tarzım yoktu.oysa bi ömrü stil herşeydir manifestosuna kilitli geçirmiştim.bu çok da önemli değildi.önemli olan kendime yapıyor olduklarımdı ki bunun için hafifletici hiç bir sebebim yoktu.Durmaksızın hayatı kendim için güçleştirmeye çalışıyordum,bunu neden yapıyordum bilmiyordum,motor refleks gibi bişeydi,bilincimin dışında gelişip tam içine kusuveriyordu.böyle bi metabolizmaya karşı uzun süre savaşamazdım.sonuç kaçınılmaz yenilgiydi.alışık olmadığım bişey gibi görünüyordu uzaktan ama ben biliyordum ki bu koca bir yalandı.

allahım ben neler diyordum böyle.hiç bi zaman bir kitap karakteri olmamıştım,peki bu bu geçmiş zamanla kurulu roman cümleleri de nereden çıkmıştı,kesin yine okuduğum bişeylerden etkilenmiştim,neticede supermario oynadığım gecelerin uykularında zıplayarak dünyayı dolaşmışlığım vardı.karakterime mensup tüm altbenlikler birbirine dolaşmıştı. beşli ses sistemimin kablolarından beterdi bu karışıklık.ne kadar uğraşsam o kadar karıştırıyordum.yazdıkça yazıyordum,bununla hiç bi zaman hiç bir yere varamamış olduğumu da çok iyi biliyordum.allah bir türlü belamı vermiyordu,bunu bana neden yapıyordu emin değildim.bu da bana verdiği cezanın bir türü olabilirdi.bu konuda her türlü paranoyaya açıktım.

Tüm olanlar aslında geriye konuşucak bişey bırakmayacak kadar açıktı,bakmayı bilen her göz bunu söyleyebilirdi.yazı bitmek için kıvranıyordu,parmaklarım durmak bilmiyorlardı...



hey! ufak g! bana bi bant getir ve parmaklarımı birbirine yapıştır tatlım,sana çok güzel şeyler anlatıcam..

10 Aralık 2007 Pazartesi

single apartment/brazzaville

ben sen varken dinlemediğim senin müziklerini dinler olmuşum,sen ben varken okumadığın benim yazılarımı okur olmuşsun...olmaz olmuşuz.

i would have called earlier,but i didnt think you'd answer.

i am truly sorry for what happened to us.to me.all that hurting, it shouldnt have happened anyway.
whatever comes next,i'll be waiting with arms wide open.

see you in the next chapter.

10 aralık

on aralık.yıl bitiyor.geçen sene bu zamanlar.bu aralar bu tense'i çok anlatıyorum,bayılırım continiouslara.bariz farklarına düz zamanlardan.mutluluk diye bişey gerçekten var mı ya da ne yapınca tam ,erişmiş olucaz,geçici olmayanına.daha büyük bi resim olmalı, bi türlü görmeye nefesimizin yetmediği,çok diplerde olduğu için,ya da asla görücek kadar yükselemediğimiz,g'nin o kadarını kaldıramadığımız için.her şey bu kadardı demesin kimse bana.bu basit gerçeklerle daha fazla savaşmak istemiyorum,böyle hissetmemizi sağlayan gerçeklerin bu kadar basit olmasına tahammül edemiyorum.
gerçekten hiçbirşeyi sevmiyorum.artık bunu yapamıyorum.boşu boşuna kendi kalbimi tekmeliyemiyorum.her seferinde değmediği gerçeğiyle yüz yüze geliyorum.
görünmeyen fedakarlıklar mı ne?
bilmiyorum ki?
tamam.o zaman siz keyfinize bakın.ben karın ağrımla yaşarım?
başka şansım yoksa,yaşarım herhalde.
gittiği yere kadar.
kendimi suya sokmayı bile başaramadığımı da düşünürsek,bunca şeyi nasıl yapıcam ben? bunca cesedi,hangi küreklerle,hangi topraklara??

8 Aralık 2007 Cumartesi

T.S.Eliot

the love song of alfred j prufrock
s'io credesse che mia risposta fosse
a persona che mai tornasse al mondo,
questa fiamma staria senza piu scosse.
ma perciocche giammai di questo fondo
non torno vivo alcun, s'i'odo il vero,
senza tema d'infamia ti rispondo.

let us go then, you and i,
when the evening is spread out against the sky
like a patient etherised upon a table;
let us go, through certain half-deserted streets,
the muttering retreats
of restless nights in one-night cheap hotels
and sawdust restaurants with oyster-shells:
streets that follow like a tedious argument
of insidious intent
to lead you to an overwhelming question. . .
oh, do not ask, "what is it?"
let us go and make our visit.

in the room the women come and go
talking of michelangelo.

the yellow fog that rubs its back upon the window-panes
the yellow smoke that rubs its muzzle on the window-panes
licked its tongue into the corners of the evening
lingered upon the pools that stand in drains,
let fall upon its back the soot that falls from chimneys,
slipped by the terrace, made a sudden leap,
and seeing that it was a soft october night,
curled once about the house, and fell asleep.

and indeed there will be time
for the yellow smoke that slides along the street,
rubbing its back upon the window-panes;
there will be time, there will be time
to prepare a face to meet the faces that you meet;
there will be time to murder and create,
and time for all the works and days of hands
that lift and drop a question on your plate;
time for you and time for me,
and time yet for a hundred indecisions
and for a hundred visions and revisions,
before the taking of a toast and tea.

in the room the women come and go
talking of michelangelo.

and indeed there will be time
to wonder, "do i dare?" and, "do i dare?"
time to turn back and descend the stair,
with a bald spot in the middle of my hair --
[they will say: "how his hair is growing thin!"]
my morning coat, my collar mounting firmly to the chin,
my necktie rich and modest, but asserted by a simple pin --
[they will say: "but how his arms and legs are thin!"]
do i dare
disturb the universe?
in a minute there is time
for decisions and revisions which a minute will reverse.

for i have known them all already, known them all: --
have known the evenings, mornings, afternoons,
i have measured out my life with coffee spoons;
i know the voices dying with a dying fall
beneath the music from a farther room.
so how should i presume?

and i have known the eyes already, known them all --
the eyes that fix you in a formulated phrase,
and when i am formulated, sprawling on a pin,
when i am pinned and wriggling on the wall,
then how should i begin
to spit out all the butt-ends of my days and ways?
and how should i presume?

and i have known the arms already, known them all --
arms that are braceleted and white and bare
[but in the lamplight, downed with light brown hair!]
is it perfume from a dress
that makes me so digress?
arms that lie along a table, or wrap about a shawl.
and should i then presume?
and how should i begin?
. . . . .

shall i say, i have gone at dusk through narrow streets
and watched the smoke that rises from the pipes
of lonely men in shirt-sleeves, leaning out of windows? . . .

i should have been a pair of ragged claws
scuttling across the floors of silent seas.
. . . . .

and the afternoon, the evening, sleeps so peacefully!
smoothed by long fingers,
asleep . . tired . . or it malingers,
stretched on the floor, here beside you and me.
should i, after tea and cakes and ices,
have the strength to force the moment to its crisis?
but though i have wept and fasted, wept and prayed,
though i have seen my head [grown slightly bald] brought in upon a
platter,
i am no prophet -- and here's no great matter;
i have seen the moment of my greatness flicker,
and i have seen the eternal footman hold my coat, and snicker,
and in short, i was afraid.

and would it have been worth it, after all,
after the cups, the marmalade, the tea,
among the porcelain, among some talk of you and me,
would it have been worth while,
to have bitten off the matter with a smile,
to have squeezed the universe into a ball
to roll it toward some overwhelming question,
to say: "i am lazarus, come from the dead,
come back to tell you all, i shall tell you all" --
if one, settling a pillow by her head,
should say, "that is not what i meant at all.
that is not it, at all."

and would it have been worth it, after all,
would it have been worth while,
after the sunsets and the dooryards and the sprinkled streets,
after the novels, after the teacups, after the skirts that trail along
the floor --
and this, and so much more? --
it is impossible to say just what i mean!
but as if a magic lantern threw the nerves in patterns on a screen:
would it have been worth while
if one, settling a pillow or throwing off a shawl,
and turning toward the window, should say:
"that is not it at all,
that is not what i meant, at all."
. . . . .

no! i am not prince hamlet, nor was meant to be;
am an attendant lord, one that will do
to swell a progress, start a scene or two
advise the prince; no doubt, an easy tool,
deferential, glad to be of use,
politic, cautious, and meticulous;
full of high sentence, but a bit obtuse;
at times, indeed, almost ridiculous --
almost, at times, the fool.

i grow old . . . i grow old . . .
i shall wear the bottoms of my trousers rolled.

shall i part my hair behind? do i dare to eat a peach?
i shall wear white flannel trousers, and walk upon the beach.
i have heard the mermaids singing, each to each.

i do not think they will sing to me.

i have seen them riding seaward on the waves
combing the white hair of the waves blown back
when the wind blows the water white and black.

we have lingered in the chambers of the sea
by sea-girls wreathed with seaweed red and brown
till human voices wake us, and we drown.

biraz huzur için yalvarıyorum...blur yardımcım olsun ..
Salut Londonloves!!







Where's the love song?
To set us free
Too many people down
Everything turning the wrong way around
And I don't know what love will be
But if we start dreaming now
Lord knows we'll never leave the clouds

And you've been so busy lately
that you haven't found the time
To open up your mind
And watch the world spinning gently out of time

Feel the sunshine on your face
It's in a computer now
Gone are the future, way out in space


Tell me I'm not dreaming but are we out of time?
(We're) out of time

Out of time

1 Aralık 2007 Cumartesi

motherffff-mouse

(now, now I know I'm not crazy. the
fucking mouse, the mouse is back again.
and I got him here, mother fff - he's
in the fucking radiator. this prick,
and he's lay - he's eating a fucking
Dorito. and I can't get him. and he's
looking at me, and he'll still eat the
Dorito. he's behind the fucking - i'm
gonna fucking kill him. this is war.
now this is war. now watch what
happens.) [ Todd Farrington ]

Took the flower back
His wayward love had been mislead
The sun is dying
Apologies she can't accept
Check the window quick
The sun is dying
Blue and red of day to purple night
And absent light to disarray
Took the flower back
His wayward love had been mislead
The sun is dying
Apologies she won't accept
Check the window quick

The sun is dying
A candle marks her tears
The flame will fade
She'll greet the dawn in disarray
She steps into the stream the level rising
She steps into the stream the level rising
Took the flower back
His wayward love had been misled
The level's rising
Steps into the stream
We're so misled
She'll watch the pain the level's rising
Blue and reds of day to purple night
And absent light to disarray
She steps into the stream the level rising
She steps into the stream the level rising
She steps into the stream the level rising
She steps into the stream the level rising

officially gone insane

bazen buraya geldiğimde,bişeyler yazılmış bulacağımı zannediyorum.neye dayanarak böyle bişey zannediyorum bilmiyorum,belki heroesdaki sarışın kadın gibi benim de aynadan fırlayan vahşi bir ikincil karakterim olmalı,ama sümükleri aka aka blog yazar mı bilmiyorum.kendime söz vermiştim,bi daha hiç o kadar delirmemeliydim,nefes almayı sürdürmeliydim..merakdan deliye dönmemeliydim,yine içim bi şekilde rahat,kendime defalarca kanıtladım atlatamayacağım bişey olmadığını...o acı sanki bi çeşit patlamak üzere olan apandisit gibi.ameliyat olana kadar acıyo ama dayanabiliyosun,sonra birden kesiliyo.kesinlikle sayılı gün.etrafa bakıp uzun uzun aşk acısı çeken insanları gördüğümde nasıl dayandıklarını ve hangimizin daha güçlü olduğunu merak ediyorum çünkü açıkcası maksimum üç günde atlattığım o acıyı bi hafta on gün bi ay üç ay beş ay bi sene çekmeye dayanabilirmiydim,sanmıyorum..ama onlar dayanıyorlar ve ölmüyorlar,ve yaşatıyorlar..bense...derhal boğup öldürüyorum.hangisi daha kolay?
konu falan yok aslında şu anda...belki de bunları bi txt dosyasına yazıp sonra da recycle bin'in derinliklerine göndermeliydim...aslında bahsetmek istediğim şey,şu an karnımı ağrıtan şey tamamen farklı...iki şey...bi tanesi için sokağın başına kadar çıkıp,sağa ya da sola doğru yürümem,kırmızı beyaz tabelanın altından geçmem,tatlı bi kız gibi davranmam ve üç cümle kurmam gerek...diğeri için hiçbişey yapamıyorum beklemekten başka.
gözlerim değişiyorlar
yine benim gözlerimin rengine çok yakın bir ela oluyorlar.çok gri istanbul havası,yerler ıslak(muhtemelen) (neticede benim hayalim ).adam yürüyor ayaklarına bakarak,kadıköy minibüsüne biniyor.insanlar konuşuyorlar.duymamak için kulaklarını kesebilir insan.ama duyuyoruz ,zaten onlar hiç susmazlar,konuşmalar bitse fısıltılar sürer.../sonra istiklal caddesinin başını görüyorum nedense burgerın önünden geç,rayların arasından yürü çünkü orası en az insanın yürüdüğü hat.istersem çarpılırım ama asla o kalabalığın içinden yürümem.

gözlerim değişiyorlar
kahverengi.koyu.pencereden bakıyor.dışarda kar var.dışarda tanıdık bir tane bile insan yüzü yok.evde dolap yok.arkadaşları yok.aşk hiç yok.o evde yok.
gözlerim değişiyorlar
sanıyorum yeşil.pencereden bakan kızı görmeye çabalıyorlar.beraber bir savaşımız olabilir mi diye düşünüyorlar o yıldızlı sayfadaki yarım kızla.
gözlerim değişiyorlar
değişip duruyorlar
asla kendi gözlerime dönmeden o gözden bu göze atlayıp durarak bir ömür gezebilirim.kırmızı beyaz tabelanın altından o gözler geçsin.o gözler.
gözlerim değişiyorlar.
sigara dumanıyla dolu oda.ayağının dibinde ısıtıcı.sıcak.bunaltıcı.aklında kırmızı beyaz tabelalar var.tabelalarla savaşlar var.artık kıvırcığı kaçmış saçları var.annesi var.
gözlerimi yerlerinden çıkarmak istiyorum.telefon çalmıyor.adam diyor ki,when it rings,will you answer.benim numaram çalmıyor bile,öyle bir numara yok bile.
bazen ne kadar yorgun olduğumdan tamamen emin oluyorum,bazen sadece geçici bi dönem gibi geliyor.artık tahammül etmek istemediğim bir ben var neredeyse yüzde yetmişinden nefret ediyorum toplam oluşumun,geri kalanı ise...onun için bişeyler yapmak isterdim,gerçekten isterdim.
onun için yapılabilecek bişeyler kalmış olduğuna inansam..
ahhhh
ruhum.
ben ağları toplarken,toplasan sen de beni??
o aydınlık gülümseme tatlım,koca bi yalandan ibaret.inan bana öyle.baharın gelişiyle gelen parıltı gidişini beklemeden çekip gidiyor artık çoğu zaman.yaşamak için nelere ihtiyacım var baksana.yalnızlığımda dönüştüğüm yaratığa baksana...
çok çıkışsız gibi geliyor bazen ,bu bağımlılık ,neye olduğu belirsiz,çok ağır...ölene kadar peşimde sürükleyeceğim,ya da o beni sürükleyecek-emin de olamıyorum ki-ama iyileşemiyorum bu gerçek son derece açık ortada.hep bişeylere ihtiyacım var bir güne daha dayanabilmek için..sürekli değişen bişeylere.bazen gerçekten istiyorum artık bitmesini,rol yapmakdan çok yoruldum.olduğum kişi değilmiş gibi davranmaktan,kendime,aileme,arkadaşlarıma....ben kimim ki bunun altından kalkabildiğimi-ama onların kalkamadığını söyleyebiliyorum..
hiçbişeyin altından kalkabildiğim yok
bunu ben biliyorum
kedi biliyor
balon biliyor.
balon patlıyor.
bütün balonlar patlıyorlar.insan yüzleri.ifadesiz.13.28.2 saatim var yetişebilirim.3.30 daki derse yetişebilirim,tabelaları sökmek istiyorum.terlemeyi kesmek istiyorum.derse yetişebilirim.girebilirim,anlatabilirim.yapabilirim.
bu zavallı olduğum gerçeğini ne kadar değiştirir bunu bilmek istiyorum.

ben sizleri affettim,siz de beni affedin.
gidiyorum.