29 Aralık 2007 Cumartesi

dont let it slip

nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama bi yerden başlamam gerek.buraya kendimi kitledim.ışıkları kapadım.perdeleri kapadım.kimden saklanıyorum?sigaraları neden birbirleriyle yakıyorum.gel desende gelmem artık.sana söylediğim gibi sevgilim, artık kendi kalbime dokunmayı tercih edeceğim.sigara yanıkları ve kesiklerden sonra acı eşiğimi hatırlatan zevk mi deil mi belli olmayan hızlı nefes alışlar,ki bunların işe yaramayacağını savundum her zaman, sarhoş ve cinsiyetsiz bir kelebek olucaktım ya, ama neden izin vermediler ki, bir türlü anlayamadım.bir cinsiyetim varsa daha çok zarar verebilirmişim gibi geldi bana her zaman herhalde yanıldım.düşünme kısmını size bırakmalıydım benim yerime seve seve yapardınız biliyorum, ne kadar çok cinsiyet o kadar az düşünce, ne aptalım, hayatı masturbasyona çevirmenin tek geçerli sebebi de bu olsa gerek.bunu izlemeye tahammül edemiyorum.biz gençken diye başlayan cümlelere takılmış kalmış yarı deli bi kadın olmak istemiyorum.kendimi boyalarla kaplamak istemiyorum.azıcık insanlık için yalvarmak istemiyorum.ya da tem tersi, ben insan değilim diye haykırmak istemiyorum.bilmiyorum.hakkımdaki genel kanının bu olmasını tercih ediyorum.bilmiyor.gözde bilmiyor.evet bilmiyorum.şimdi ben ne yapıyorum neden yapıyorum neden bekliyorum neyi bekliyorum bu bir çeşit sadakatsizlik mi, biri bana bir gün sana dokunmak kendime dokunmak gibi demişti, bu iyi bir şey miydi, o zamanlar herkes beni zeki sandığından anlayamadığımı itiraf edememiştim.bu açıkki aklı başında yazılar yazamayacağım hiç bir zaman.hiç bir zaman tatmin olmayacağım. x. neden yazdıklarımı okuduğunda bana sarılma ihtiyacı duyuyor, o kadar mı patetik durumum, ya da neden benim beğenmediğim o salak yazıları kitap halinde görmek için bi bira içimlik süresini harcıyor konuşarak?sen neden durmaksızın böyle harika şeyler yazıyorsun, açıkcası yazdıklarının çoğunu anlamadığımı itiraf edicek kadar büyüdüm ya da şöyle de denebilir; artık bi insanın bi diğer insanı anlayabilmesinin olanaksız olduğunu biliyorum.sürekli kendime bir yanlış yapmamam gerektiğini hatırlatmaya çalışıyorum ama hata yapmaya karşı iradem zayıf sanırım.
Bu müzik karın ağrısıyla çok iyi gider.hadi arka arkaya kendi çığlıklarımızı duyamaz hale gelene kadar dinleyelim.hadi beni burada bu çölün ortasında bırakmak için geçerli bir bahane bul kendine.omzuma dokunup üzgünüm hoşçakal demek yerine hadi bi siktir git de bana.açıkca görülüyor ki bundan daha iyi anlayacağımı tahmin ediyorsun.siz benim için tahmin edin.siz nasıl tahmin ediyorsanız o oluyorum nasıl olsa.işin aslı işime de geliyor.demiştim ya gerçek işime gelendir.aynı öyle işte.çünkü kendi adıma kararlar vermek beni çok yoruyor.kendime söyleyecek yalanlar bulmakta zorlandığım zaman elimi size uzatabilir miyim bayım? Tutmanız için değil, acıtmanız için? Buna da mı hayır. Peki öyle olsun o zaman.
Çok fazla uyudum. Çok fazla kemirdim ellerimi. Petrokimya yan ürünlerinin işe yaramadığını kim söylemiş. Plastik kaplama yapan bir yer biliyor musunuz? Bişeyi özlüyorum. Birini değil, bişeyi bi zamanı bi hissi..ama oraya nasıl gidilir gidilirse yara almadan geri dönülür mü, dönülmek istenir mi bilmiyorum. Ya da artık uyum sağlamak için çok geçse ya , ki bence öyle.. Çimleri özlüyorum ben. Giden ve ölen arkadaşlarımı, onlarla o çimlerde oturmayı, üstümüze yağan simlere bakmayı, büyük patlamayı beklemeyi, sakin nefes alıp yavaş ve acelesiz konuşmayı. Bu bir hastalık belirtisi olabilir diyor doktorlar.bunun için halk dilinde söylenebilecek şeyi bilmenin rahatlığıyla dudaklarımın arasından , sıkılı dişlerle fısıldıyorum.. “sikime kadar” .. Burada eksik organlardan ya da olasılıksızlıklardan bahsetmek istemiyorum. Bunu Douglas Adams çok önce yapmış. İnsanın boğulana değin kahve içmesi diye bir şey var mı şu hayatta? Varsa bugün o mertebeye erişmek için sol kolumu verebilirim, ya da annemin sesini bugünlük olsun duyamamak için.Bir gün tatil talep ediyorum.bir günüm beynimin içi samanlıkta iğne aranır gibi didiklenmeden geçsin istiyorum.robotlaşmaya söz veriyorum.yeterki kafamın içine girip durmayın.seslerden izole edilmek istiyorum.içimdeki müziği dinlemek istiyorum.çilek yemek, çimlere yatmak dünyayı yarı flu görmek istiyorum.kahve istiyorum.sigara istiyorum.enerji istiyorum.artık eskisi gibi tüm duvarlar yıkılsın istemiyorum.taaa on yıl önce o zamanlar yakın arkadaşım olduğunu düşündüğüm biri söylemişti bunu bana, ya kendisine okumamak için bahane buluyordu, ya da o zamanlardan ermişti kendisi bilemiyorum.bana okuduğum kitapların beni sınırladığını söylemişti.sen elini uzatsan duvara çarparsın benim duvarlarım yok çünkü okuyarak onları oluşturmuyorum demişti.neydi adı, adı önemli miydi? Şimdi nerde bilmiyorum, hiç merak etmedim o okulu bitirdiğim günden beridir.ama bunca yıl sonra bu söylediğini düşününce belki de o zamanlar merak etmeliymişim diyorum.kendi yıldızım olmaktansa biraz da insanları dinlemeliymişim.ki bunu hala yapmıyorum sanırım.ama artık bu egosantrik ruh halinden kurtulamıyorum.
(kahve almalıyım.bu kadar bahsetmeme rağmen hala oturmam bile “olasılıksız”)
x ne dedi bana geçen gün, sen canının acımasını seviyorsun.canın acıdığı zaman bunu durdurmaya çalışmak yerine daha fazla acıtıyorsun. Bu yüzden kimseye geri dönemiyorsun.acına aşık olduğun için.x bi çok şeyi benden önce çözmüş gibi görünüyor.x ‘in çözemediği gerçekse şu; ben aslında iyi yazamıyorum.x. bunu görmek istemiyor nedense.bana y olmamı teklif ediyor.x bulunmadan y bulunmazmış iki aşamalı denklemlerde.bundan sonraki hayatımı x in bulunmasından korkarak ya da x’in bulunmasını bekleyerek mi geçireceğim ben..yoksa x in bulunmasının bir tehlike ya da bir kurtuluş yolu olduğunu unutacak mıyım her zaman yaptığım gibi.Bunu x’e sormalıyım.onun içinde yoğun tehlike ya da kurtuluş geçen bir yazısı muhakkak vardır.x balkon demirlerine tutunup boşluğa uzun süre boş boş bakabilir. Ben yapamam.ben heyecanlıyım.yerimde duramam.sıkılırım.bi insan bir balkondan ne kadar uzun süre bakabilir? Eğer birisi izlemiyorsa, çok kısa bir zaman… eğer birisi izlemiyorsa balkondan atlar mıyız, ağlar mıyız, chuck diyor ki birisi izlemeden hiç bişey yapmanın anlamı yok.chuck bunu yazınca altını çiziyorum ben de.Ben bunu yazınca sen de bunun altını çiz olur mu x? Bunu bi tek sen yaparsın zaten. Birçok hissi anlatan bir kelime biliyorum ben ama kendi dilimde değil, kendi dilime çevrilmiş hiçbir hali o kelimeyi karşılamayı başaramıyor bildiğim kadarıyla.Şimdi adı o kelime olan şarkıyı dinliyorum(*) .diyor ki zaten çok geç olmuşken neden bir gün daha istiyoruz ki? Biten kitapları baştan okumak gibi bir alışkanlık bu. Ya da kan alışkanlığı.koyu kanı seviyoruz.yerlere dökülüp fayanslara sıçradığı zaman bile.ama rüyamda gördüğüm o kanlı sahneyi hiç sevmedim.acı olanıysa o rüya aslında gerçek oldu bir süreliğine.ya tekrar olursa diye kendimi buralarda bir yere, belki kırmızı çift kişilik kanepeMin arkasına saklamalıyım.beni ne korur bu saatten sonra? Şimdiye kadar ne korudu,ihtiyacım olan şey korunmak mıydı? Çünkü yanlış hatırlamıyorsam en çok o korumalar acıttı sanki canımı? Ah ah .. neden olduğunu biliyorum ben, çünkü yakındılar.çünkü hayatın bana değmeden geçmesini engellemek için bedenimin etrafına kalkan olmuşlardı.yani bana değiyordu bakır tellerle kaplı uçları..böyle bir kabuğu kim ister? X e böyle bir kabuğu isteyip istemeyeceğini sormalıyım müsait bir zamanda.Görülemeyecek kadar hızlı mı geçiyor hayatı anlamamızı sağlayacak alt yazılar, yoksa aslında babel balığı(**) teknolojisine geçiş yaptık da ben öyle bir balığın olmadığını mı keşfettim herkes birbirini o sayede anlayabilirken?
Karnımızı ağrıttığı halde niye böyle şarkılar dinlemeye devam ederiz, insanlar artık elektronik müzik dinliyorlar, elektronik müzik can yakmaz gibi geldiği için mi ben dinlemeye direniyorum? Üstelik acı anlatılmaz?? Ama hayat tek bir kelimeyle özetleniyor, can acısı diye..bunları ben söylemedim, kimi yaşayan kimi ölmüş ama benim şahsen tanımamama rağmen sözcüklerini bana ulaştırabilmiş kişiler söylediler.bu onların başardığı anlamına geliyor galiba.ama ben öyle ya da böyle bir gün tatmin olabilecek miyim hiç bilmiyorum??Ne için acele ediyoruz derken hayatın gerisinde kalıyoruz. Doğru olanı aslında kimin yaptığı bilinmiyor.ya da bunu bilemeyen bir ben kaldım bu dünyada.bunun için sırf, bana bir madalya vermeleri gerekirdi.sağır sultanın tahtına yerleştirmeleri gerekirdi.belki orda rahat rahat vakit harcayabilirdim.hani bu dünyanın tüm kaydedilemez vaktine sahiptik? Hani çimlerin üzerine yatıp üstümüze yağan simleri seyredip kendi zekamıza hayran olarak harcayabilirdik zamanımızı? Ama öyle bir biz bile kalmadı , biz zamanı yakaladı geriye ben kaldım.aah kalbim… neden beni sevmeyi beceremediniz neden, bir çiçek bile istememiştim..



(*) bitter
(**) douglas adams/ hitchhiker’s guide to the galaxy’de dilleri birbirine çevirmeye çalışan kulağa tıkılmasıyla çalışan balık.
Chuck: chuck palahniuk / fight club’ın yazarı.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa