18 Şubat 2009 Çarşamba

numb with meaning

kıpırtı
aralanıp açılıyor bazı kapılar
zaman zaman
unutturuyorum kendime
arkadaşım diyo ki ben galiba gerçek hayatın bir kurbanıyım artık,
ben kendimi bu fikre alıştırmaya çalışıyorum
bi yandan heyecan koşarken aklımın arkasından yalın ayak
arkamı dönüp benim de ona koşasım var

güneş geri geldiği zaman omzunun üstünden bilgisayarının ekranına yansıyacağım
içimi paramparça edicek bi gürültüye ihtiyacım var
bi tek senin rengini sevmiyorum
sabaha karşı istanbula bakmayı
yıkılmak üzere olmayı
uyumadan en az iki kere daha sarhoş olmayı
ölçüsüzlüğü ,
bi de bazen tam en yalnız olduğumda ,beni düşündüğünü söylemeni seviyorum
bi daha görmezsen diye insanları, aklına geldiğinde onları sevdiğini söylemelisin demişti bana piano magic
piano magic'i dizlerimdek yaralar kadar çok seviyorum.
onlara söylemek istiyorum şimdi artık ben başka bi yerdeyim diye...henüz benim yerim olmasa da orası,karşı kıyıdan bakarım olmazsa...
olmaz mı?

1 Yorum:

Blogger shadowboxer dedi ki...

"kapılar" diyorsun,
aralık bırakılmış,
sert çarpılmış,
yerinden sökülmüş.

kapı yok.
(kaşık gibi, kaşık da yok demiştim, sen de ama büküyolar demiştin bana.. bu kadar gerçek işte, içerisinden geçip dışarısına çıktığımız kapılar.)

kapı bizim için hep "dışarıya" açıldı. bu kavram kargaşasına yol açabilir elbette kimi zaman. hayatın dışarısına açılan kapılar ile hayal dünyasının dışarısına açılan olmak üzere 2 çeşit kapılarımız vardır ve zaman zaman açıp kapatıyoruz kapılarımızı, zaman zaman suratımıza kapatıyorlar.

kapıları söküyorsun zaman zaman sen, kapıların yerinde yeller esiyor, külü bile kalmıyor geriye. menteşelerin bıraktığı boşluklara kelimeler sokuşturuyoruz ozaman, çirkin görünmesinler diye.
malum şu hayatta başımıza gelebilecek en büyük felaket estetiğinden şüphe duyduğumuz bir ömre hapsolmak..

başıma geliyorlar "sen ne yapıyorsun", diyemiyorum ki "yazı yazıyorum, kapılar hakkında ve aslında sizin sandığınızdan çok daha önemli bu, dünyayı kurtarma görevimi 5 dakika erteleyebilirim, çünkü dünyayı kurtarabilmek için ihtiyacım olan besini buradan elde ediyorum. diyemiyorum. diyemem. para veriyorlar bana. para benim bunu dememe engel. bunu yazmama. bunu yapmama. ama bu isteği bastırmam için yeterli değil. ama yalan söylemem için sebep. para. para olmasa da yalan söylerim aslında, ama bu başka..

gerçek hayatın bir kurbanı olmak çok sıkıcı, "gerçek hayat bana kurban olsun" tadını, yani bir nevi daha evvel söylediğim gibi sahile kül silktiğim günlerin serin taşaklarını çok seviyorum. kim sevmez ki..

bazen tam en yalnız olduğunda, seni düşündüğümü ben de söyleyebilmek isterdim. bunca zaman kendimi çok yalnız hissettiğimde eğer seni yanımda bulabilseydim. çok yalnız olup senin yanına gelmediğim sürece var olmadığını bilmeseydim (ya da bildiğimi unutabilseydim).

şimdi her şeye kırılırken, en çok da sana kırılıyor olmam ve bunun senin hiçbir şey yapmadığın bir döneme denk geliyor olması kötü biliyorum. geriye dönüp seni suçlayabileceğim hiçbir şeyin bir manası olmadığı gibi, şimdiki zamanda yokluğunun müsebbibi olarak yine söyleyecek sözüm yok. ama içim kırık dolu işte.

bir daha göremezsem seni diye, aklıma gelmişken söyleyeyim seni elbette çok seviyorum. benim için taşıdığın anlamı her zaman çok sevdim. seni bu kadar çok sevebilmiş olmayı, tüm kimsenin sevmediği yanlarınla sevmiş, kabul etmiş olmayı çok sevdim. ortak olmayan onca yanımıza rağmen ortak olan her ne ise arayıp arayıp bulamadığımız onu çok sevdim. senin yanında mutlu olduğum zamanları çok sevdim.

ama senin de demiş olduğun gibi -ki sıklıkla olduğu gibi çok güzel demişsin -

"şimdi artık ben başka bi yerdeyim"

karşı kıyıdan bakıyorum.

19 Şubat 2009 01:07

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa