19 Mart 2009 Perşembe

awfully pissed

Yine dev bi dalga halinde negatifim. İnsanları korkutup kaçırıyorum, sinirlendiriyorum, kızdırıyorum... Kısa bi süre oldu ama şimdiden burda duramıyorum.Otorite figürlerine karşı bi sorunum olduğunu söylüyorlar.Otorite figürlerinin figürlerini bozmak istiyorum.Otorite figürleri hayatımda figüran olarak bile rol alamasın istiyorum.Ama öyle olmuyor.Bir de şunlar var evlenmek diyolar çocuk diyolar...Midemin nasıl kalktığını nası anlatabilirim onlara.Hayatlarının beni bunalttığını , beni iğrendirdiğini, kendinize yaptığınızı gavur yapmaz size demek istiyorum ama gördüğüm kadarıyla benim dışımda herkes hayatından memnun.Nasıl bu kadar mutsuz olabildiğimi soruyolar,beni hiç mi mutlu eden bişey yok??? Var aslında ama çoğu yasal değil diye gülüyorum...Olanları da burda sayamam üzgünüm.
Büyüyünce ne olucam diye bi soru kafamın içinde hız yapıyor.Büyüyünce ne olucam ben? Ne zaman büyicem,sorumluluktan iğrenmiycem...Nasıl olucak da ben bu insanlar gibi olucam...Ev ,çocuk, aile ,iş ,seks......ya da kafanı yüksek tutmak.
Bi yerlerden başlamak lazım ama ben hep aynı yerden başlıyorum...Bi süre sonra da neye başladığıma dair pek bir fikrim kalmamış oluyor zaten...
Bir kişi var.Yalnızca bir kişi ve o da değiştim ben diyor.Öyle değilim artık.Öyle..Nasıl? Sanki veba taşıyan bi fareyi tutar gibi iki parmağımızla iğrenerek tutuyoruz kendimizi.Bulduğumuz ilk nehre atıcaz ama civarda hiç nehir yok...Nehir yok nehir yok nehir yok diye kitlenmiş elimde ölü pis fare yürüyorum...NEHİR YOK. Yok işte.Bu konuda yapabileceğim hiç bir şey yok kurtulamıyorum kendimden.

Bi de bu amcık var....Takip et bizi takip et.İlk kalorifere zincirleyin beni çünkü ne yapabileceğim hiç belli olmaz.Kendi fikrimden ben bile korkuyorum...

bugün perşembe.hava kapalı.mart ayındayız.hala burdayım.

2 Yorum:

Blogger shadowboxer dedi ki...

otorite figürlerine karşı bir sorunun olduğunu düşünmüyorum diğerlerinin aksine. her şeyle bir sorunun olduğunu düşünüyorum. hiç bir şey seni memnun etmeye yetmiyor. seni bildiğim her zaman, sarhoşken ayıkken, yüksekken ve hele ki düşerken, neredeyse her daim mutsuz olacak bir şeyler buluyorsun ve bunları dile getiriyor olmanın varlıklarını azaltmadığını hala kabullenmedin.

madem canımı sıkıyorlar ozaman ben de bunlardan sürekli bahsederek diğer insanların da canını sıkarım yahut diğer insanların canının sıkılacak olmasından bana ne önemli olan benim şu anda tüm bunlardan, bu salak dünyadan ve onun her türlü tiksinç tarafından bahsetmek istiyor olmam diyorsun.

diğer insanların, orada o şişman, çekik gözlü, çok zayıf, zinacı, yalancı, ukala, bilgisiz, ilgisiz, ve saçmasapan insanların da aynı senin gibi ve benim gibi şikayet edebilecekleri yüzlerce şey arasında sadece yaşamaya gayret ettiklerini ve çenelerini kapalı tutmayı becerebildiklerini görebilmek gerek oysa.

buradan da şuraya geliyorum aslında, bencilliğin öyle bir boyuttaki aslında herkesin en az senin kadar ve belki de senden çok daha fazla boka batmış olduğunu sadece bundan şikayet etmediğini ve diğerlerini rahatsız etmemeye çalıştığını göremiyorsun.

bir dokun bin ah işit lafı aslında hikayeden bir laf değil, herkesin dokunduğunda dökebileceği bin adet "ah"ı var muhakkak, ki bu ah'lar sana oldukça sanal, yalan, saçma gelebilirler, aynı seninkilerin diğer insanlara geldiği gibi. tek fark onlar senin ah'larını dinlerken (belki de dinlemiyorlar ama sen anlatıyorsun, her daim..) sen konuşmaktan başka insanların ahlarını duyamayacak durumda oluyorsun..

şimdi düşünüyorum da, nerede olmak isterdin sevgili dostum? o tozla kaplı kovanın içerisine kafan gömülü bir hayalin dışında seni heyecanlandıran, mutlu eden, yaşamak istediğin ne vardı da elindekinden memnun değilsin?

bu dünya ya da bir başkasında, hatta her istediğine sahip olabildiğin bir ütopik rüyada bile mutlu olamazmışsın gibi geliyor artık bana. bu da mutlu olmayı bilmediğin belki de bilip de istemediğin sonucuna vardırıyor beni. çünkü mutsuzluk tetikliyor seni. daha sen yapıyor..

bunu biliyorsun.. "bana mutsuzluk yakışıyor" derdin.

ozaman senin vebalı ellerin için üzülecek yanlarım ağrıyor. bu kadar mutlu olmak isteyip olamayan insan içerisinde, mutsuzluktan beslenen sen gibi, babam gibi insanlar için üzülebilecek yanlarım..

ağrımıyor bile, allah seni inandırsın, öyle demeye alıştığımdan diyorum.

senin için zaman zaman üzülüyorum, ama sonra seni tanıdığım bunca zamanı göz önüne alınca, kendimi salak gibi hissediyorum, senin için üzülmemem gerek diyorum. çünkü sen böylesin, böyle varsın, var oluyorsun..

ait olmadığın bir yerdesin şimdi, 2 ay önce evinde mutsuzdun, 1 sene önce okmeydanından şikayet ediyordun, ondan evvel okuldan, annenin evinden, lisedeki salaklardan.. benim takip edebildiğim kısım bu kadar.

değiştim ben, öyle değilim artık.

"öyle"

olduğum gibi,

olmak istemediğim gibi,

onların olmadığı gibi değilim.

onlar gibiyim daha çok, evine ve işine giden, daha az şikayet eden daha çok kabullenen. koyunların arasına çaktırmadan karışan ve "onlardan biri gibi" geçirdiği süreler için kendisini cezalandırmayan.. ya büyüdüm, ya yaşlandım, ya usandım bilmiyorum. ama artık öyle değilim..

sense, pasif agresif savaşçısın, silahın da sanırım çenen :) savaş bakalım, ya ölene ya düşene kadar..

19 Mart 2009 04:55

 
Blogger Stuck on Rewind dedi ki...

bütün bunlar palavra sinem kendi sölediğine sen bile inanmıyosun sadece söylediğin zaman gerçek olabileceğini zannedicek kadar umut dolusun belli ki hala.Ama benim midemi bulandıran seninkini de bulandırıyo.benim için üzülmene gerek yok.konuşarak kafasını siktiimi düşündüğün insanlar için de üzülmene gerek yok.çünkü yalnızca yazarken şikayet ediyorum ve hemen hemen kimseyle konuşmuyorum.


palavranın boyutlarını anlamak için bknz: www.sinemgonul.blogspot.com

19 Mart 2009 05:43

 

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa