if you have to go...
şehrin ışıklarını kapattım.Senin yanık tişörtünü giyiyorum.Resimler baktım.Müzikler dinledim.Çok ama.Çok müzikler.Sokağa çıktım.Herşey çok tekinsiz geliyor artık bana.Tamamlanmamış, mükemmellikten uzak bir evrim süreci.Sesler kabus gibi.Kulagimda kulaklık, kalbim sesi diple diye bagiriyor.Hiç bişey duymamalıyım.Bu kasvet dolu sehirde,bu gri havada güneş gözlüklerimi taktım ,sanki dünyadan kaçmama yetermiş gibi bi gözlükle bi mp3 çalar.Dolandim.Karabatağıma baktım.Her zamanki gibi mutluydu.hoplaya sıçraya dalıyor çıkıyordu.Seslendim, ilgilenmedi.Bu aralar böyle.Sesim karşılıksız.
Ne zaman sana dogru gelsem,seni kırıyorum biliyorum.Bu yaptığım, böyle uzakta kalmak inan bana kayıtsızlık değil.Deniyorum.Gelip gitmelerimden yoruldun diye,bu sefer de gelmemeyi deniyorum.Karabataklara anlatıyorum..
Eger gerçekten tamamen gidiceksen, hoşçakal deme bana.Biliyosun Hoşçakalmaktan hiç hoşlanmam.Bu müzikleri dinlerken seni düşündüğümü hatırla ve hiç ağlama diye yazıyorum.Ayakkabılarıma bakarak her yürüyüşümde şehri, seni de yanımda götürüyorum..Alkolüm bittiğinde paniğe kapılıyorum.Hala yardımsız uyuyamıyorum.Uyumuyorum B. , sızıyorum.Karabatağa sor.
Beni iyi tanıyor.
G.
0 Yorum:
Yorum Gönder
Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]
<< Ana Sayfa